19 Nisan 2015 Pazar

Afgan Kız


Birçoğumuz biliriz Şarbat Gula’yı. National Geographic’in Haziran 1985’te yayınlanan sayısında ‘Afgan Kız’ başlığıyla kapakta yer almıştı. Afganistan’ın o zaman içinde olduğu iç savaş sırasında, özgürlük için yalvaran Afganların temsilcisi olmuştu. O resim... İlk bakışta bir çift yemyeşil göz gördüğünüz ve o gözlerin karşısında büyük bir utanç ve suçluluk hissettiğiniz o fotoğraf... O zamanlar 13 yaşında olan bir kızın bakışlarına yükleyebildiği anlamlar...

İç savaşı görüntülemek için Afganistan’a giden Steve McCurry, o zamanlar bir kampta olan Şarbat’ı bulunca fırsatı kaçırmadan bir fotoğrafını çekmiş. Zira Afgan kızlarının fotoğraf çekilmekle ilgili büyük sorunları varmış. O fotoğraf, Şarbat’ın hayatında çektirdiği ilk fotoğraf ve National Geopghraphic dergisinin kapağı olduktan sonra bile, Şarbat tüm dünyanın en çok bilinen fotoğrafının ilk fotoğrafı olduğunu bilmiyordu.

13 yaşındaki bir çocuk... Çocukluğun verdiği cesaretle içinde bulunduğu duruma, hayat şartlarına karşı duyduğu tüm öfkesini bakışlarına yansıtan bir kız. 2002 yılında yeniden bulunduğunda, çocuk cesaretinden hiçbir iz kalmamıştı yemyeşil gözlerinde. Kabullenmiş bakıyordu o yeşil gözler bu defa, boyun eğmişti hayat şartlarına. O gözlerde değişmemiş olan tek şey, öfkesiydi Şarbat’ın. Anne olmuş ve üç çocuğunu da savaş kalıntılarının ortasında doğurmuş bir kadının öfkesini barındırıyor o gözler. 17 yıl sonra yeniden bulunduğunda, 170 yıl yaşlanmış bir kadın buldular gazeteciler. Yaşlı, ama öfkeli bir kadın.

Hayatımdaki en büyük sorun kazanmam gereken bir üniversite için gecemi gündüzümü vererek çalışmak zorunda olduğum sistem oldu şu ana kadar. Yaşadığım yerde insanlar savaş yüzünden değil, uğraşacak şeyleri olmadığı için girdikleri depresyon yüzünden mutsuzlar. Herkesin bir derdi var. Kimi birinden hoşlanıyor ama açılamıyor, kimi sivilcelerini sevmiyor, kiminin notları düşük... Böyle insanlarız biz ve ben,böyle insanlar olduğumuz için ve sürekli şikayet edecek bir şey bulabildiğimiz için, bakamıyorum Afgan Kızı’nın gözlerine. Öyle derin bir utanç sarıyor ki benliğimi, katlanamıyorum. Bizim bu şikayet ettiğimiz koşullarda yaşatmak için çocuklarını, canını vermez miydi o Afgan Kızı? Bizler, sivilceli olanlar, notları düşük olanlar, hoşlandığı kişiye açılamayanlar... Bu kadar mı kuruntu yaptık biz? Bu kadar mı kör olduk, bu kadar mı soyutladık kendimizi çevremizden? Bu kadar mı kötü bir hayat yaşıyoruz? Ya da şöyle sorayım, abarttığımız kadar kötü bir hayat mı yaşıyoruz gerçekten?

Peki sen,Afgan Kızı? Sen mi istedin savaşın ortasında doğmayı?

Nazlıcan Özkut

1 yorum: