13 Ekim 2015 Salı

Serendipity

Bu türden kitaplara ilgim olmadığı için ne saçma kitap diye başlamıştım. Bitirdiğimde ise ‘ne saçma kitap’ fikrim değişmedi. Ama başka fikirlere sahip oldum.

Öncelikle kimdir bu Horace Bey. Asıl adı Horatio Walpole’dur. Kendisi Orford’un 4. Kontudur. Yazarlığının yanı sıra çok büyük bir sanat eseri koleksiyoncusudur. ‘Dünya düşünenler için komedi, hissedenler için bir trajedidir’ sözü ve ‘Serendipity’ sözcüğü bu şahsa aittir.

Walpole’nun karşı çıktığı dönemin edebiyat ortamı, ’Geçici siyasi görüşlerden, şahsi yergilerden ve boş aşk romanlarından başkasının beğenilmediği böylesi değersiz bir çağ’… Size de tanıdık gelmiyor mu bunlar. Hiyeroglif Masallar ise İngiliz dilinin ilk sürrealist metin örneğidir. Arkadaşın iflah olmayan bir muhalif olduğu buradan belli. Tamam, kabul edelim kahkahalarla okunacak bir kitap değil ama anlayabilene küçük espriler sunan, zekice yazılmış bir kitap. Ve bu kitabın içinde kolay okunan masalları, onların arkalarında ise daha ince anlamları da vardır

Altı hiyeroglif masallardan ilki Yeni bir bin bir gece masalı. Bu masalda prenses olmadığı halde kendine prenses diyen kahramanımız (klasik Türk kızı) her gece bir kadınla evlenen ve sabahları onları öldüren bir krala esir düşüyor. Ancak olmayan ülkenin olmayan prensesi, gece boyu krala Papalığın ve kilisenin siyasi oyunlarını anlatınca kral sıkıntıdan uykuya dalıyor. Prensesimizde onu öldürüp tahta geçiyor. Sonraki masal kralın üç kızı arasında gerçekleşen yoğun bir taht ve koca bulma mücadelesine odaklanıyor. Ancak ortada çok ciddi sorunlar vardır, Kral’ın en büyük kızının hiç olmaması gibi. Olmak ya da olmamak işte bütün mesele bu diyen Shakespeare haklıymış demek ki. Hal böyle olunca siyasi entrikalar daha da kızışıyor. En küçük prensesin tahta geçmesini isteyenler ise şansölyenin dilbazlığını konuşturarak ortanca kızın da bu durumda büyük kız olamayacağını mantık sayesinde ispatlıyorlar. Durumun ne kadar saçma olduğu ortadadır. Masala ve kahramanlara gelince olduğu halde olmadığı kabul ettirilmeye çalışılan ortanca prenses sırf evlenebilmek için, kendine konserveci bir koca bularak babasını tahttan indiriyor. Bu olayın üzerinde yarattığı sevinçten ölen Kral ve akıl hastanesine kapatılan küçük prenses de pastaya çilek oluyor. Üçüncü masal da klasik masal kahramanlarını değişik bir bakış açısında anlatıyor. Fil uçuyor, büyücü lanet olsun bu dünya diyor, Kafkas Dağları’na çıkılıyor. Diğer masalda 5 yaşındaki kıza İrlanda viskisi hediye etmek güzel bir davranış değil herhalde. Ayrıca annelerin her dediğine inanmamak gerektiğini sonraki masalda anlıyoruz. Son masal da ise Afrikalı Azora ve Avrupalı Orandates’in yaşadığı aşk, karşılaştıkları zorluklar anlatılıyor. Ama sonunda bunların köpek olduğu ortaya çıkıyor veya benim uykum gelmiş olabilir.

Kısaca toparlamak gerekirse bu kitap biz Türklerin sahip olduğu edebiyat anlayışına terstir belki de.

ErenCan

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder