31 Ekim 2015 Cumartesi

İnsan Psikolojisi


İnsan ne kadar cahilse o kadar bilgilidir kendince. Ne kadar aptalsa o kadar zeki, ne kadar tuhafsa o kadar normal...
İnsan psikolojisi ne kadar da tuhaf. Hiçbir zaman mantıklı bir şekilde açıklayamıyoruz ama her an onla yaşıyoruz.
Bence insan psikolojisi ya çok zayıftır ya da çok güçlüdür. Ortası yoktur. Çünkü iradeyle doğru orantılıdır. İnsan iradesiz ise zayıf, iradeli ise güçlüdür. Başka bir durum olmadığından orta diye bir şey söz konusu değildir.
İnsan bir şeyi kaybederken aslında kazanabilir mi? Teorik açıdan mümkün değil. Ama Satranç'ta (Stefan Zweig) Dr. B. satranç maçını kaybederken psikolojik sağlığını kazandı. Peki ya Czentovic o maçı teorik açıdan kazanmasına rağmen kendinden daha bilgili birini aşağılayarak kazandı mı?


Aysel DÖNE

22 Ekim 2015 Perşembe

ŞAH

İnsan beyni o kadar garip ve esrarengiz ki, gerek bilim gerek sanat dünyasının favori konularından biri olmayı her zaman başardı. Hala beynimiz hakkında bilinmeyen onca şey var ve bu onca şey keşfetmekle bitmiyor. 
  • Stefan Zweig, 
  • Satranç adlı eserinde 
  • ilk bakışta bir satranç dehasının satrançta 
  • bu denli ustalaşmasının hikayesini anlatıyor gibi görünüyor 
  • fakat hikayenin arka planı 
  • tamamen insan beyniyle ilgili. 
Sizi günden güne içten zehirleyen bir hiçliğe karşı koymak için nelerden vazgeçebilirsiniz? Akıl sağlığınızdan vazgeçebilir, dahası sizi gelecekteki yaşamınızda sınırlayacak bir maniye razı olur musunuz? Bu gibi risk dolu bir durum karşısında nelerinizden vazgeçerdiniz? Şahınızı kurtarmak için diğer önemli taşları gözden çıkarır mıydınız? 
  • İradeyi unut. 
  • Gücü unut. 
  • Sen insansın. 
  • Doğuştan zayıf yaratıldın sen. 
  • Yaşadığı en ufak ayrıntıyı bile 
  • bilinçaltının derinliklerinde kraliyet elması gibi saklayan beynin, 
  • kendini kurtaracak en ufak bir çözüm yoluna bile 
  • bütün gücüyle sarılıyor. 
  • Böylesi güçlü bir umuda bağımlı olmadan durabilir misin? 
  • Bağımlılığını fark etmekten bile aciz olan sen, 
  • kendini bu bağımlılıktan kurtarabilir misin? 
  • Seneler sonra, güvenliğini garantiledikten sonra bile, 
  • sence sokakta gördüğü bir yüzü unutmamakta direnen beynin,
  • unutabilir mi bağımlılığını? 
Düşünebiliyor olabilirsin, tüm varlıkların en şereflisi de olabilirsin. Fakat unutma, sana düşünmen için bahşedilmiş olan, seni bütün varlıklardan üstün kılan beynin, seni sonun eşiğine getiren geçmişini geride bırakmamakta her zaman direnecek. Ve sen, varlıklar arasında en üstün olarak yaratılan sen, ne yazık ki bu lanetle yaşamak zorundasın. Şahını korumaya çalışırken kaybettiğin taşlarını; atlarını, piyonlarını, fillerini acı verici bir keskinlikle hatırlamaya mahkûmsun.
Şimdi, beyler bir parti daha isterler mi?
Nazlıcan Özkut

13 Ekim 2015 Salı

Serendipity

Bu türden kitaplara ilgim olmadığı için ne saçma kitap diye başlamıştım. Bitirdiğimde ise ‘ne saçma kitap’ fikrim değişmedi. Ama başka fikirlere sahip oldum.

Öncelikle kimdir bu Horace Bey. Asıl adı Horatio Walpole’dur. Kendisi Orford’un 4. Kontudur. Yazarlığının yanı sıra çok büyük bir sanat eseri koleksiyoncusudur. ‘Dünya düşünenler için komedi, hissedenler için bir trajedidir’ sözü ve ‘Serendipity’ sözcüğü bu şahsa aittir.

Walpole’nun karşı çıktığı dönemin edebiyat ortamı, ’Geçici siyasi görüşlerden, şahsi yergilerden ve boş aşk romanlarından başkasının beğenilmediği böylesi değersiz bir çağ’… Size de tanıdık gelmiyor mu bunlar. Hiyeroglif Masallar ise İngiliz dilinin ilk sürrealist metin örneğidir. Arkadaşın iflah olmayan bir muhalif olduğu buradan belli. Tamam, kabul edelim kahkahalarla okunacak bir kitap değil ama anlayabilene küçük espriler sunan, zekice yazılmış bir kitap. Ve bu kitabın içinde kolay okunan masalları, onların arkalarında ise daha ince anlamları da vardır

Altı hiyeroglif masallardan ilki Yeni bir bin bir gece masalı. Bu masalda prenses olmadığı halde kendine prenses diyen kahramanımız (klasik Türk kızı) her gece bir kadınla evlenen ve sabahları onları öldüren bir krala esir düşüyor. Ancak olmayan ülkenin olmayan prensesi, gece boyu krala Papalığın ve kilisenin siyasi oyunlarını anlatınca kral sıkıntıdan uykuya dalıyor. Prensesimizde onu öldürüp tahta geçiyor. Sonraki masal kralın üç kızı arasında gerçekleşen yoğun bir taht ve koca bulma mücadelesine odaklanıyor. Ancak ortada çok ciddi sorunlar vardır, Kral’ın en büyük kızının hiç olmaması gibi. Olmak ya da olmamak işte bütün mesele bu diyen Shakespeare haklıymış demek ki. Hal böyle olunca siyasi entrikalar daha da kızışıyor. En küçük prensesin tahta geçmesini isteyenler ise şansölyenin dilbazlığını konuşturarak ortanca kızın da bu durumda büyük kız olamayacağını mantık sayesinde ispatlıyorlar. Durumun ne kadar saçma olduğu ortadadır. Masala ve kahramanlara gelince olduğu halde olmadığı kabul ettirilmeye çalışılan ortanca prenses sırf evlenebilmek için, kendine konserveci bir koca bularak babasını tahttan indiriyor. Bu olayın üzerinde yarattığı sevinçten ölen Kral ve akıl hastanesine kapatılan küçük prenses de pastaya çilek oluyor. Üçüncü masal da klasik masal kahramanlarını değişik bir bakış açısında anlatıyor. Fil uçuyor, büyücü lanet olsun bu dünya diyor, Kafkas Dağları’na çıkılıyor. Diğer masalda 5 yaşındaki kıza İrlanda viskisi hediye etmek güzel bir davranış değil herhalde. Ayrıca annelerin her dediğine inanmamak gerektiğini sonraki masalda anlıyoruz. Son masal da ise Afrikalı Azora ve Avrupalı Orandates’in yaşadığı aşk, karşılaştıkları zorluklar anlatılıyor. Ama sonunda bunların köpek olduğu ortaya çıkıyor veya benim uykum gelmiş olabilir.

Kısaca toparlamak gerekirse bu kitap biz Türklerin sahip olduğu edebiyat anlayışına terstir belki de.

ErenCan

Hiyeroglif Masallar

Horace Walpole tarafından yazılan bu kitap için farklı kültürlerden ve milletlerden masalları barındırıyor. Bazı hikayeler bize çok tanıdık gelse de bazılarını anlamak için çaba harcamamız gerekiyor. Ben hikayeler içinden en çok ‘Yeni bir binbir gece masalı’ adlı hikayeyi beğendim çünkü hikayenin içeriğinin daha tanıdık gelip konunun daha anlaşılır olması okuma kolaylığı sağlıyor aynı zamanda kralın değişik kişiliği ve kızın hayal gücü de konuyu daha farklı kılıyor. Hikâyenin güzel yanlarının aksine çok fazla tarihi olayın bir arada anlatılması hikayenin anlaşılmasını zorlaştırmış özellikle bu tarihi olaylar hakkında pek fazla düşünceye sahip değilseniz okumadan önce kitabın aşağısındaki notları iyice anlayıp okumanızda yarar var.

İsmail Sayılıkan

12 Ekim 2015 Pazartesi

masallar



Bu masalı ilk başta okuduğumda bana çok saçma geldi. 
Hiçbir şey anlamadım fakat o dönemdeki şartlara uygun olarak düşündüğümde böyle yazılmasının mantıklı açıklamaları olduğunu anladım. 
O dönemde papa hakkında siyasi ve dini yönlerden olumsuz şekilde konuşulması birinin aforoz bile edilmesine sebep olurdu. Bu yüzden de yazar dinin sıkıcılığını, saçmalıklarını ve siyasi oyunlarını masal yoluyla anlatmıştır. Hatta o kadar sıkıcı ki uyuma problemi olan bir kralın bile uyuya kalmasına sebep oluyor. 
Ayrıca o zamanda verilen düklük, lordluk gibi unvanların tamamen yalakalara verilmesiyle de dalga geçilmiştir.


Süher GÜNAYDIN